Bildiğimiz satranç oyununda amaç doğru hamlelerle karşı tarafı mat etmektir.
Ortadoğu’da satranç kazanmaktan önce mat olmamak için oynanır.
Yani, İran, Lübnan, Suriye ve Irak’taki Şii milisler ve Yemen’de Husilerden aldığı yardımla İsrail’e karşı daha ağır füze ve insansız hava aracı saldırısı düzenleme imkanına sahipti ancak bu imkânı kullanmadı.
Zira ağır bir saldırının ardından gelecek misillemenin rejimin geleceği açısından yaratacağı riskleri hesap ettiler.
Yani Tahran Yönetimi, sınırlı ve İsrail’e önlem alması için zaman tanıyan bir strateji izledi, bu sayede mat olma riskini de minimize etti.
Dedim ya, Ortadoğu’da satranç başka türlü oynanıyor.
***
1979 Devrimi’nden bu yana İran-ABD-İsrail arasında kurulmamış bir tehdit cümlesi kalmamıştır.
Ortadoğu’da cümlelere değil, olayların ardına bakmak gerekir.
Mesela, 7 Haziran 1981’de Irak’taki Osirak Nükleer Tesisi’nin vurulması hikâyesine bakalım.
O gün İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar Etzion Hava Üssü’nden kalkıp, Saddam Hüseyin’in Fransa’dan satın aldığı nükleer tesisi vurdu.
Böyle yazınca bu bir İsrail operasyonu gibi gözüküyor ama aslında öyle değil.
Bu tesise ilk saldırıyı 30 Eylül 1980’de İran yaptı ama yapılan saldırı kalıcı bir hasar bırakmadı.
İran, tesisin gelişimine dair fotoğrafları İsrail ile paylaştı.
Hatta kimi kaynaklara göre İsrailli üst düzey yetkili Ari Ben Menashe, bu saldırı öncesinde Tahran Yönetimi’nden isimlerle Paris’te buluştu.
İddia o ki, Irak’ın hava savunmasının devreye girmesi durumunda İsrail uçakları İran’da, Tebriz’deki bir havalimanına iniş yapacaktı.
Bu iddia, Amerikan-İran Konseyi’nin kurucusu olan Yale Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Trita Parsi’nin “Hain İttifak” adlı kitabında yer alıyor.
***
1979 Devrimi sonrası İsrail ile İran arasında yaşanan gizli ittifak ve iş birliğine dair iddia çok.
Siyaset bilimci ve gazetecilik ödülleri sahibi Mike Evans’ın 2009’da basılan ve Başkan Jimmy Carter döneminin perde arkasını anlattığı kitabına göre, CIA’nin Humeyni’ye karşı hazırladığı suikast planı, MOSSAD tarafından, İran askeri ataşesine bildirilmiş ve bu sayede Tahran uyarılmıştı.
İranlı General Amir Hüseyin Rabii, bu uyarının ardından Tahran’da idam edildi.
Başka ve daha ciddi iddialar da yok değil hani:
Mesela Executive Intelligence Review adlı haftalık dergi, Eylül 1985’te İran-İsrail ilişkilerine dair diplomatik kaynaklara dayandırdığı oldukça ilginç bir dosya haber yaptı.
Bu dosyada yer alan oldukça çarpıcı iddialardan bir kısmı şöyle:
İsrail, 1979 Devrimi’nden sonra da İran’a, ABD silahlarının satışına devam etti. Demokrat Başkan Carter, bu noktada İsrail ile ters düştü.
İddia o ki, o dönem yaşanan Tahran’daki ABD Büyükelçiliği baskınının uzaması için CIA ve MOSSAD, Tahran Yönetimi’yle anlaştı.
Geçmişe bakınca Başkan Carter’ın seçim kaybetmesinde etkili olan başarısız kurtarma operasyonu dahil şüpheli çok nokta çıkıyor karşımıza.
***
1986 yılında Washington Report Dergisi’nde Jane Hunter, başka bir iddia ortaya attı.
İran-Irak savaşı sürecinde İranlı temsilciler İsrail Savunma Bakanı Yardımcısı’yla Paris’te buluştular. İran’da yaşayan Yahudilere İsrail’e göç etme izni verilmesi şartıyla yapılan anlaşmaya göre, İsrail, İran’a Chieftain tanklarını ve F-4 uçakları için yedek parça satmayı kabul etti. Bu anlaşma 1984’e kadar yürürlükte kaldı.
1991 yılında New York Times Gazetesi’nde Seymour Hersh bir başka iddiayı gündeme getirdi. 1982’de Lübnan’daki ABD Üssü’nde rehin alınan denizcilerin serbest bırakılmasına yardımından dolayı Başkan Reagan, İran’a silah satışı kapılarını tamamen açtı, bu da İran-Kontra Skandalı diye bildiğimiz skandalın patlamasına neden olan gelişmelere yol açtı.
Arjantin’e kayıtlı bir nakliye uçağı, Danimarka Denizciler Sendikası’nın o dönem İsrail’den İran’a deniz yoluyla silah taşındığını iddia ettiği açıklaması, bunların hepsi 1980’lerin yaşananları olarak arşivlerde duruyor.
***
O günden bugüne kadar dünya çok değişti. Bugün İran ile İsrail arasında bir silah anlaşması falan olduğunu iddia etmek saçmalık olur.
Dünya değişti, ittifaklar yeni şekillere girdi ama oyunu sürdürme anlayışı aslında hiç değişmedi.
Ortadoğu’da atılan adımlar hep bir hesaba dayanır, mat etmekten ziyade mat olmama anlayışıyla oynanır oyun.
Bunun yolu da rakibinizin yapacağınız hamleyi öğrenmesini sağlamak ve hamlenize karşı yapacağı hamleyi düşüneceği zamanı tanımaktır.
Bu sayede mat edemeseniz de mat olmaktan kurtulursunuz ve oyun uzar, oyuncular tahta başında kalmaya devam eder.
Ortadoğu’da bir görünenler vardır, bir de yaşananlar.
İkisi genellikle birbirine uymaz…